Hayalinizin Ötesinde Bir Dinginlik – Lübliyana ve Bled Gezi Rehberi

in
Slovenya

Avrupa'nın çooook büyük bir kısmını gezmiş bitirmiş insanların "gidecek yer bulamama" gibi çok havalı ve bir o kadar da haklı bir kaprisi var. Siz de o insanlardan biriyseniz, şuan çok doğru bir noktadasınız.

Kabul edelim, dünyada Slovenya’ya gelinceye kadar gezilip görülmesi çok daha öncelikli ve elzem yerler mevcut. Ama o yerleri gezip görmüş olmanız da, artık seyahat etmekten vazgeçip bir köşeye çekileceğiniz anlamına gelmez. Çünkü dünya esasen hala çok büyük. 

Bu yüzden bazen gidecek yeni yerler seçmekte zorlandığınızı hissederseniz, dünya haritasını açıp daha önce gitmediğim nereler var acaba diye bir yoklamaka isterseniz, Avrupa kıtasının ortalarında, Hırvatistan ile Avusturya’nın arasında bir yerlerde adı Slovenya olan ufak bir memleket var. Ne Balkan ne tam Avrupalı. Avrupalılığa daha yatkın ama. 

Lübliyana Hakkında

Slovenya Ortaçağ izlerinin Avrupa’nın doğusuna doğru inerken artık silikleşmeye başladığı nokta. Buradan sonra Karadağ ve Hırvatistan’a doğru hafifçe dokunan bu izler, Balkan coğrafyasında derinleştikçe yok olmaya başlıyor. Slovenya, işte bu sert tarihi geçişin yumuşatılma noktasında yer alıyor. 

Slovenya’nın başkenti Lübliyana. Küçücük ve dolu dolu diyemesem de, yeterince şey vaad eden bir şehir. En azından “bir değişiklik olsun yiaaaa bıktık” diyenler için öyle. Şehir ülkenin hem coğrafik hem de politik olarak merkezi konumunda. 

Şehrin sembolü ejderha. Bu ejderha ile ilgili hikaye, Jason isimli bir kahramanın, Vrhnika ve Lübliyana arasındaki bir bataklıkta, bir canavarla karşılaştığına ve bu canavarı yendiğine dair ucu açık ve pek çok soruya gebe bir rivayete dayanıyor. yine aynı rivayete göre, Jason’un yendiği canavar bir ejderha. Bu ejderha aynı zamanda gücü ve cesareti de sembolize ediyor. Bununla birlikte Paganizmi yenen Hristiyanlığı da temsil ettiğini söyleyenler var. 

Şehir Adriyatik Denizi ve Tuna Nehri arasındaki ticaret yolunun üzerinde bulunuyor. Küçücük bir ülkenin küçücük bir başkenti olan bu şehirde az nüfus, bol huzur mevcut. 

Delicesine eğlence hayatı, cafeler, barlar falan bulacağınızı da düşünmeyin bu şehirde. Kafelerinde, restoranlarında oturup uzun uzun geleni geçeni izleyip şarabınızı yudumlayacağınız huzurlu günler bekliyor olacak sizi. 

Lübliyana Gezi Rehberi

Gezilip görülmesi gereken ve “mutlak suretle” yapılması lazım gelen tek bir aktivite bile barındırmıyor Lübliyana. Bu yüzden acelesiz, sakince ve etrafı uzun uzun seyrederek gezebilirsiniz bu şehri.

1-Preseren Meydanı

Lübliyana’nın ana meydanı burası. Minnacık ve samimi bir atmosferi var. İsmini Slovenya Milli Marşı’nın yazarı olan Franz Preseren’den alıyor meydan.
 
Franz Preseren, romantizm akımının sadece Slovenya’da değil tüm Avrupa’da en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul ediliyor. Zdraulyitsa isimli şiirinin 7.kıtası 1991 yılından beri Slovenya’nın milli marşı. Bu adamın çok da hazin bir aşk hikayesi var. Zamanında Julija Primic’e karşı duyduğu umutsuz aşktan ve en yakın arkadaşının ölümünden dolayı duyduğu derin yası Bir Çelenk Sone isimli bir şiirinde dile getirmiş. buraya kadar herşey çok olağan, aşık adamdan şair çıkması dünyada ilk defa görülmüş bir olay değil zira. Ama burada çok nadir görülen bir zeka mahsülü var.
 
Bir Çelenk Sone, çok alışılmışın dışında bir şekilde sadece duygular ile değil, çok incelikle düşünülmüş bir matematikle de yazılmış. Bu şiirde bir sonenin son satırı, bir sonraki sonenin ilk satırını oluşturuyor. On dört soneden oluşan bu şiirin tamamı birbirinin içine geçmiş şekilde yazılmış ve bir cümle bile eksildiğinde tüm şiir anlamsız hale geliyor. Yani bir sone olmadan, bir sonraki de olamıyor. Daha bitmedi, on dört sonenin her bir satırı da ayrı bir sone oluşturuyor. Ve bu ikinci sonenin satırlarındaki ilk harfler Primicovi Julji kelimesini oluşturuyor. Sevdiği kadının ismi yani 🙂
 
Preseren Julia ile hiçbir zaman kavuşamamış ve kavuşamayacağını kabullendiğinde gidip başkasıyla evlenmiş. Fakat ölüm döşeğinde Julia’yı hiç unutmadığını itiraf etmiş. 
 
Preseren’in ölüm yıldönümü olan 8 Şubat, her yıl Preseren günü olarak anılıyor. Biz de çok şanslıyız ki tam da 8 Şubat sabahı Preseren Meydanı’ndaydık.  Ve anma törenlerini izleme fırsatı bulduk. 
 

Alın Bu Bilgiyle Ne Yaparsanız Yapın

Bu arada “sone” adı verilen nazım biçimi bir çeşit şiir olsa da bizim edebiyatımızda kendine belli ki pek yer bulamamış. Servet-i Fünun döneminde Türk edebiyatına da geçirilmiş ve Cenap Şehabettin’in  “Yazılmamış Şiir” adlı eserinde ilk kez denenmiş. 
 

2-Kongre Meydanı

Kongre Meydanı Slovenya tarihinde önemli olaylara sahne olmuş ve tarihi Ortaçağ dönemine dayanan çok eski bir meydan. Ortaçağ döneminde Lübliyana Kongresi için törensel amaçlar ile açılmış. Kongreden sonra meydanın ortasına park yapılmış. 

Yine aynı meydanda 1918 yılında Avusturya-Macaristan yönetiminden bağımsız, Slovenler, Hırvatlar ve Sırplar Devleti’nin kuruluşu ilan edilmiş. bu meydana bakan Lübliyana Üniversitesi’nin balkonunda, Yugoslav Komunist lider Josef Tito 1945 yılında 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez konuşma yapmış. 

Slovenya’nın 1991 yılındaki bağımsızlığına giden yolda atılan ilk adım olan ve Yugoslav ordusu tarafından hapsedilen 4 Sloven gazetecinin serbest bırakılması için başlatılan gösterilerin mekanı da bu meydan olmuş.  Slovenya’nın bağımsızlığını talep eden Mayıs Bildirgesi, bu meydanda okunmuş. Ve 1999 yılında Bill Clinton Slovenya’yı ziyaret ettiğinde toplanan kalabalığa burada hitap etmiş. Bu ziyaret, bir Abd başkanının ülkeye yaptığı ilk ziyaret olma özelliğini de taşıyor. 

3-Triple Bridge

Tarihi Ortaçağ dönemine dayanan ve şehir atmosferine farklı bir hava katan üçlü set halindeki köprü. Ljubljanica Nehri‘nin iki yakasını birbirine bağlıyor.  Köprü pek çok deprem ve yangın geçirdikten sonra yenilendiğinde ortadaki kısımın üzerinden tramvay ve araçlar, sağ ve sol kısımlarından ise yayalar geçecek şekilde planlanmış. Fakat günümüzde bulunduğu bölge araç trafiğine neredeyse tamamen kapalı. 

4- Dragon Bridge

Girizgahta detaylarından uzun uzun bahsettiğim ejderha konusu tam olarak burada karşımıza çıkıyor. Ejderha, tam da o anlattığım hikayelerde ötürü Lübliyana şehrinin sembolü. 

Üçlü Köprünün yaklaşık 150 metre ilerisindeki bu köprünün dört köşesinde birer ejderha heykeli mevcut. Yerel halk efsanelerine göre bir bakire bu köprüden geçtiğinde ejderhalar kuyruklarını sallarmış. Ateş püsküren bu melanetleri kaynana ile bağdaştırmak da yerel halkın gelenekleri arasında 🙂 

5-Lübliyana Kalesi ve Kukla Müzesi

Şehre panoramik bir bakış imkanı sağlayan, pek de yüksek ve gösterişli olmayan bir kale. Günümüzde haddinden fazlaca eğlence mekanına dönmüş durumda. Zira içerisinde pek çok eğlence mekanı, kafe gibi şeyler mevcut. Aynı zamanda pek çok festivale ve sergiye de ev sahipliği yapıyor. 

İçerisinde bir de Kukla Müzesi yer alıyor. Kukla geleneği Slovenya’da oldukça popüler. İçeride bazıları anlamsız şekilde bana ürkütücü gelen pek çok kukla mevcut. Sanki insanlar çıkıp gittikten sonra canlanıp içeride ayin yapıyor gibiydi kuklalar ama hayırlısı bakalım. 

Preseren Meydanından Dragon Köprüsüne doğru yürüdüğüz yakada, Dragon köprüsünün üzerinden geçmeyip köprüye arkanızı döndüğünüzde gördüğünüz yolda azıcık yürüdüğünüzde karşınıza bir füniküler çıkacak. Bu fünikülere bindiğinizde rahatlıkla kaleye ulaşabileceksiniz. 

Kalenin giriş gidiş-dönüş füniküler bileti dahil yetişkinler için 16 Euro. Eğer kaleye çıkan dik patikayı yürüyerek çıkmak isterseniz 12 Euro. Onurumla 4 Euro veririm ama asla o yokuşu çıkmam ben şahsen ama sizin bileceğiniz iş 🙂 Biletleri bu linkten online olarak alabilirsiniz. 

6-Cooperative Bank Binası

Aslında en popüler bina bu olsa da, aynı sokaktaki diğer binaların da eşit derecede fotojenik olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. 1921 yılında inşa edilmiş olan bu bina Slovenya bayrak renkleri kullanılarak tasarlanmış cephe işlemeleriyle bence mükemmel bir mimarlık eseri. Zaten tescilli olarak da “Lübliyana’nın en güzel binası” ünvanına sahip. 

7-Metelkova

Buraya kadar anlattıklarımdan şehri sıkıcı bulduysanız eğer, buraya da bir göz atın derim. Çünkü burası şehrin genel ambiansına ve sakin yapısına taban tabana zıt bir yer. 

Slovenya 1991 yılında bağımsızlığını ilan ettikten sonra eski Yugoslav askeri kışlaları boşaltılmaya başlanmış. 2 yıl sonra ise Slovenyalı sanatçılar burayı mesken tutmuş. Toplumu aykırı ve öteki kesiminin gittikçe dikkatini çeken bu kışla zaman içerisinde Lübliyana’nın isyankar kesiminin kendini özgürce ifade edip hayat bulduğu bir yer haline gelmiş. 

Günümüzde Metelkova denilen bu yer, gay bar, rock-metal cafe vb aykırı eğlence anlayışına sahip insanların gidip takıldıkları mekanlar ile dolu. Ben gecesini görmedim, gittiğimde öğlen saatiydi ve her yer kapalıydı lakin gündüz halini de gece halini de ayrı ayrı görmek gerektiğini düşünüyorum. Gündüzü çok fotojenik. 

Bonus: Bled Gölü ve Kalesi

Aslında Bled bambaşka bir yer ama gidip görmenize kesinlikle değecek de bir yer. Altınızda araç varsa sadece 40 dakikalık bir yolculukla, araç yoksa 1 saatlik otobüs yolculuğu ile Bled Gölüne rahatça ulaşabilirsiniz. 

Gölün etrafında yapacağınız uzun ve sakin bir yürüyüşün 10 günlük meditasyon gücünde olacağına kefilim. Hele ki sezon dışı giderseniz, o sessizlikte iç sesiniz bile çıtını çıkarmaya utanacaktır. 

Romantik ve nispeten düşük bütçeli bir balayı için tavsiye edeceğim yerlerden biri kesinlikle burası olurdu mesela. Gerçekten gölün etrafı çok huzurlu ve romantik.

Kaleden ise göl manzarası efsane. Fakat kalenin girişi 20 Euro. Bu parayı vermeye değer bulur musunuz bilmiyorum ama ben verdiğim her kuruşu helal ettirecek bir manzara ve oldukça kaliteli bir restoran buldum içeride. Sırf o restoranda bir öğün için bile değer 20 Euro verip kaleye girmeye. Ayrıca içeride çok da güzel bir şarap mahzeni var. Slovenya’nın şaraplarının da bugüne kadar içtiğim en güzel şaraplar olduğunu itiraf etmem gerekir. Mahzende şarap tadımı yapabiliyorsunuz. Meraklısına duyurulur…

Tags :

Share This Post :

One Response

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *