ceren
06:11:43 November 25, 2024
Çünkü büyük ihtimalle Bern’e henüz gitmediniz. Gidenler daha ben demeden oluşturdu zaten bağlantıyı. Sırf bu garip birbiriyle alakasız iki garip oluşumu birbiriyle alakalı hale getirebildiği için bile bu şehri tebrik etmek gerekli. Ne alaka diye sorduğunuzdan hala eminim. Aslında hala doğrudan bir bağlantısı yok. Bu ikiliyi bir araya getiren tek ortak özellik, ikisinin de Bern şehrinin vazgeçilmez sembolleri olması.
“Einstein ve Ayılar” çok iyi alternatif müzik grubu ismi olur ama. Öyle bir niyetiniz varsa değerlendirin. Telif atarım ama haberiniz olsun 🙂
Bern dünyanın en pahalı, en refah, en güçlü ekonomili ve en bilimsel ülkelerinden biri olan İsviçre’nin başkenti. Evet evet, başkenti. İsviçre deyince gözümün önüne gelen heybet ve iddiasız, kaliteli lüks ile tezat olarak böyle küçük, iddiasız ve lüksten uzak bir başkent…Çünkü neden olmasın, İsviçre insanı şaşırtan bir ülke.
Bu küçük, sevimli, pastoral şehir İsviçre’nin yönetildiği şehir olmakla beraber ülkenin 5. büyük kenti. Yeşilin ve mavinin tonlarını içerisinde barındırdığı gibi, içinizde hiçbir neden olmaksızın salgılanan mutluluk hormonlarının üretimine katkı sağlayan aminoasitleri de barındırıyor. Yoksa öyle insanı mutlu edecek ekstra bir şeyi yok. Ama şehre adım attığınız havasını soluduğunuz an itibariyle vücudunuz fütursuzca serotonin ve dopamin salgılamaya başlıyor.
Bern ismi ile ilgili türlü çeşitli rivayetler olsa da konu dönüp dolaşıp ayılara geliyor. En çok kabul gören efsane de Justinger yıllıklarında geçen bu ayı hikayesi zaten.
Hikayeye göre Bern 1911 yılında Berchthold V. von Zähringen tarafından kurulmuş. Şehri kurarken de, çıktığı avda avladığı ilk hayvanın ismini şehre vermeye karar vermiş. Karşısına çıkan ve avladığı ilk hayvan da ayı olmuş. Kelimenin Almanca karşılığı olan “bär” kelimesi “Bern” e dönüşmüş. Şehrin sancaklarında da ayıların olması, halkın bu hikayeyi benimsemesine neden olmuş.
Spot noktası olarak “şu,şu,şu” mutlaka görülmeli demek zorunda olmadığım şehirlere bayılıyorum. Bern de onlardan bir tanesi. Huzurlu huzurlu sokaklarında dolanıp, binaların ve kent dokusunun güzelliğine hayran hayran bakabileceğiniz şirin mi şirin bir kent Bern.
Ayılardan bahsettik, sırada Einstein ile Bern bağlantısı var. Einstein aslında Bern’de hiç yaşamamış. Doğumu Almanya’nın Ulm şehri. Eğitimini de Zürih’de almış. İzafiyet Teorisi üzerine yaptığı çalışmaları da Zürih’de yapmış. Ancak Einstein’ın ailesi, hayatlarının bir dönemini Bern’de geçirmişler. Bu sürede Einstein de Bern’e sıklıkla gidip gelmiş. Ailesinin bir dönem yaşadığı bu ev de bir müzeye dönüştürülmüş.
Müzenin bir de cafe kısmı var ki bence kesinlikle es geçilmemeli. Müzeyi gezdikten sonra oturup bir bira içilmesi gereken şahane bir mekan.
Müzenin girişi 7 CHF. Daha detaylı bilgi almak için müzenin kendi web sayfasına bu linkten ulaşabilirsiniz.
Bern’in eski şehir bölgesinde dikkatimi çeken ilk yapı bu olmuştu. Heybeti ve masalsı güzelliği sebebiyle uzun uzun izlemiş ve bolca fotoğraflamıştım kendisini.
Kulenin üzerindeki çan, 1527 yılında yapılmış. Ve o günden bugüne kadar aynı çalışma prensibi ile tıkır tıkır çalışmaya devam ediyor. Bu kulenin tepesine çıkabiliyorsunuz. Ben çıkmadım ama meraklısına tavsiye ederim.
Tamı tamına 250 sene hapishane olarak hizmet vermiş emektar bir bina. 50 metre yüksekliği ile de şehrin manzara olarak en verimli noktalarından bir tanesi. Tepesine ücretsiz olarak tırmanıp Bern manzarasının tadını çıkarabilirsiniz.
Türkçe meali ile çeşmeler. Şehrin her köşesi birbirinden güzel ve renkli bu çeşmelerle dolu. Ve her birinin üzeri Bern şehrinin ileri gelenlerinin rengarenk heykelleri ile süslü. Şehrin her tarafında bu çeşmelerden ve üzerindeki heykellerden göreceksiniz. Kaç adet var bilmiyorum, saymak zahmetine katlanmadım ama karşıma çıkanların her birini uzun uzun izledim.
Bu çeşmeler vaktinde hem şehre su ulaştırmış hem de halkın buluşma noktası işlevi görmüş. İnsanlar Ortaçağ döneminde bu çeşmeleri buluşma yeri olarak kullanmış. Heykeller de Ortaçağ döneminin farklı zaman aralıklarına aitler.
Bern ayılarını görebileceğiniz yegane yer. Şehrin ortasında ayı ini görebileceğiniz başka yer de bulamazsınız zaten. Bern bu yüzden çok farklı bir şehir işte. İnsanı olmadık şekilde süprizlerle karşılaştırıyor.
Aare Nehri kıyısındaki bu ayı ininde her gün görevliler ayıları besliyor. Gidip keyiflerine ortak olabilirsiniz.
Bern’in 20.yy işçi mahallesi. Saat Kulesi’nden başlayıp Barengraben’e kadar ulaşan uzun caddeyi yürürken yol üzerinde, nehir kıyısına ulaştığınızda sol tarafınızda kalacak olan mahalle. Oldukça fotojenik ve keyifli bir mahalle burası. Kafeler, restoranlar ve alışveriş yapabileceğiniz tatlı dükkanların bulunduğu bölge aynı zamanda.
Gotik stildeki heybetli ve güzeller güzeli katedral. İçindeki ve girişindeki sanat ve şatafat göz kamaştırıcı güzellikte. Katedralin kulesine çıkabiliyorsunuz. 300 küsür basamak tırmanmanız gerekiyor. Ve oldukça yüksek bir kule. Ama çıkmayı başarabilenler için mükemmel bir manzara vaad ediyor.
Lauterbrunnen İsviçre’de gördüğüm en masalsı yerlerden biriydi desem abartı olmaz. Yüzüklerin Efendisi serisinde Orta Dünya’da, Eldron hükümdarlığında, Elflerin var olan tüm güzelikleriyle yaşamlarını sürdükleri Ayrıkvadi’nin Lauterbrunnen’den ilham alınarak yaratılmış olması umarım sadece beni heyecanlandırmıyordur.
Yeşilinin tonu bile insana bir başka huzur veren bu pastoral köy, tam bir yağlıboya tablo. Ya da Yüzüklerin Efendisi gibi bir çok fantastik hikayenin ana mekanı olabilecek kadar masalsı. Ama aynı zamanda gözlerinizle görüp, teninizle dokunabileceğiniz kadar da somut. İsviçre Alpleri’nin ortasındaki bu kocaman vadinin ortasında, sisin eksik olmadığı yüksek tepelerle çevrili ve her köşesinden gürül gürül şelalelerin aktığı bu köy görülmeden asla İsviçre görülmüş sayılmamalı diye düşünüyorum.
Bunlardan yeterince etkilenmediyseniz, akciğerlerinizin buraya gelip bu havayı soluduğunuz için size bir ömür minnettar kalacağı kadar temiz bir havası olduğunu ya da vücudunuzdaki her bir hücrenin buradan su içtiğiniz için yenilenerek sizi ödüllendireceği kadar temiz suya sahip olduğunu söyleyip sizi bir de buradan vurmayı deneyeyim. Hayatımda soluduğum en temiz, en kaliteli hava ve içtiğim en lezzetli su Lauterbrunnen’deydi. İnsan sırf “böyle suyu bir daha bulamam” diye su içer mi ya? İçtim valla. Su içmekten keyif alarak su içtim, nefes almaktan keyif alarak nefes aldım. Valla yazarken bile yaşadığımı hissettim. Biz İstanbul’da yaşama taklidi yapıyoruz.
Lauterbrunnen’den teleferik ile Müller ve daha yüksek diğer köylere çıkabiliyorsunuz. O kısacık teleferik yolculuğu esnasında da gözlerinize hayat boyu unutamayacağınız pikseller armağan etmiş oluyorsunuz. Yani sırf o manzara için bile teleferiğe binmelisiniz. Yürüyerek çıkabilirim diyen yiğitler için hiking parkurları da mevcut.
Bern’den İnterlaken’e aktarma yaparak kolaylıkla Lauterbrunnen’e ulaşabiliyorsunuz. Bern’den yolculuk yaklaşık 1.5 saat sürüyor. Benim İsviçre’de gibi kısıtlı zamanda çok şey yapmak zorunda olan faniler için en iyi çözüm Bern’den Lauterbrunnen’e günübirlik gitmek ya da 1 gece Bern, 1 gece Lauterbrunnen konaklamalı şekilde planlamak. Biraz daha vaktiniz ve İsviçre Frangı ile baş edecek bütçeniz varsa, sadece Lauterbrunnen ile birlikte İsviçre Alpleri’ndeki diğer köyleri de mutlaka ziyaret edin.
Bu sitede yayınlanan hiç bir yazı izin alınmadan paylaşılamaz veya coğaltılamaz.
Copyright © 2024. All rights reserved