Oktoberfest Olmasa Da Güzel – Münih Gezi Rehberi

in
Almanya

Oktoberfest'i sadece birkaç gün ile kaçırdığıma mı yanayım, tek başıma gittiğim için bir tane insan gibi fotoğrafımın olmamasına mı? Ona siz karar verin. Ama Münih güzel şehir, gidilir...

Ha, gidin diye özel bir ikna çabam olmaz, o ayrı konu. Özellikle görmeden ölmemeniz gereken bir şehir mi derseniz, hayır değil. Ama ben yine de size bol bol Münih öveceğim. Çünkü Almanya’nın her köşesi bana ayrı bir güzel geliyor. Zaten artık o kadar çok yerine gittim ki, kalanlarının dibini sıyırıyorum. Münih de o dip sıyırıklarından biriydi (sıyırık ne demek bilmiyorum, sormayın)

Gidiş amacım tamamen konser odaklıydı ama tek başıma olduğumdan mıdır nedir bilmiyorum, bana gezmesi de çok keyifli geldi. Oktoberfest’in hemen sonrasında gittiğim için mi o kadar kalabalıktı yoksa hep mi öyleydi diye soruşturdum, hep kalabalıkmış. O yüzden single olarak bir yerlere kaçıp yeni insanlar tanıyıp sosyalleşme planları yapanlar için bence güzel alternatif. Hepinizden nefret ediyorum ama tek başıma da canım sıkılıyor seyahatleriniz için de güzel bir çözüm ortağı. Çok kalabalık çünkü. Ve herkes turist.

Münih Hakkında

Almanya’nın Berlin ve Hamburg’dan sonraki en büyük üçüncü şehri Münih. Almanya’da kesinlikle görülmesi gereken şehirlerden biri olduğu konusuna girmiyorum bile. Bavyera eyaletinin de başkenti Münih. 

Bira seviyorsanız, Münih biranın da başkenti. Öyle ki dünyanın en ünlü eğlencelerinden ve bira denince akla gelen ilk festivallerden biri olan Oktoberfest, her sene Eylül ayı sonunda bu şehirde düzenleniyor. Bavyera gelenekleri ve etnik mirası Almanya’nın en önde gelen ve kendini korumayı başaran kültürü. Münih şehri ve Oktoberfest, Bavyera kültürünü de total olarak en iyi şekilde yansıtan ögeler. 

Burada konuşulan Almanca bile diğer bölgelerden farklı. Bavyera Almancası konuşuyor buranın yerel halkı. Biraları Almanya’nın diğer bölgelerinden daha farklı ve çeşitli olduğu gibi lisanları da klasik Almanca’dan farklı ve daha çeşitli. Geleneksel kıyafetleri de öyle. Dirndl adı verilen geleneksel kıyafetleri kesinlikle Avrupa ülkelerinin genelindeki en şık geleneksel kıyafet tipi. Oktoberfest öncesinde, esnasında veya sonrasında Münih’e giderseniz, Marienplatz ve yakın çevresindeki yerel markalarda ve butiklerde, günümüz modern stili ile harmanlanmış çok güzel ve fonksiyonel kullanımlı Dirndl’ler bulabilirsiniz. Ben Münih’e Oktoberfest’ten hemen sonra gitmiştim ve bu butiklerde Dirndl’ler indirime girmişti, hemen önümüzdeki sene Oktoberfest’te giymek üzere bir tane kaptım 🙂

Merkezi bölgeleri çok turist çeken ve büyük bir şehir Münih. Gezmesi kolay, toplu taşıması kolay, yürümesi keyifli. Almanya’da sayısız müze gezmişimdir şimdiye kadar, bu şehirdekiler favorilerim arasında. Biergartenlar da öyle. 

Münih Gezi Rehberi

Hakkıyla gezmek isterseniz en az 3 tam gününüz olmasını önerdiğim bir şehir burası. Çünkü oldukça büyük ve görmek isteyebileceğiniz yerler birbirine hep yürüme mesafesinde olmayacak. Bu yüzden merkezde kalmanın değerini anlayacağınız ve kaymağını yiyeceğiniz bir şehir olacaktır. Bu konuya Münih Gezisi Planlama Tüyoları yazımda detaylıca değindim. 

1- Marienplatz ve Rathaus

Kendisi başlı başına bir spot olmakla birlikte, Münih’te görülmesi tavsiye olunan pek çok önemli ve tarihi yer de bu meydanın etrafında ya da yakınlarında bulunuyor. Oldukça büyük, geniş, alabildiğine kalabalık, hareketli, renkli ve eğlenceli. Ayrıca çok da fonksiyonel. Oktoberfest de bu meydanda gerçekleşiyor. 
Her Ortaçağ Avrupa kentinde olduğu gibi bu Münih’te de bir Rathaus var. Bu gotik oğlu gotik bina, Münih’in “yeni” belediye binası. Eskisi da hemen bu binanın yanında. Ve yeni olanı eskisinden daha eski çağlara aitmiş gibi bir görünüm veriyor. Eskisine birazdan gireceğiz. 
 

2- Altes Rathaus ve Spielzeugmuseum (Oyuncak Müzesi)

Marienplatz’ın etrafındaki en görülmeye değer binalardan bir tanesi olan eski belediye binası. Hangisi yeni hangisi eski diye bilmeyene sorsanız, yenisi diye bunu gösterir kesin. Ama bu bina eski olan 🙂 Bunun kulesinin içerisi, Spielzeugmuseum, yani oyuncak müzesi olarak hizmet veriyor. Çok özel ve oldukça geniş bir oyuncak koleksiyonu sergileniyor müzede. Ivan Steiger isimle Çekyalı bir sanatçının 80’li yıllarda ailesinin yardımı ile toplamaya başladığı bu dev koleksiyon, 1983 yılında bir müze haline gelmiş. 

Şahsi yorumum oyuncakların çoğunluğunun Grudge, Anabelle ya da Chucky filminden fırlamış kadar ürkütücü oldukları yönünde 🙂 Siz o dönem bu çocuklara ne yaşattınız bu oyuncaklarla, 33 yaşında bu devirde ben korktum bu oyuncaklardan, Ortaçağ döneminde yaşayan bir çocuk ne travmalar yaşadı acaba diye de düşünmeden edemedim. Tabi ki bu durum bu müzeyi görmemeniz için bir yönlendirme değil. Müzeyi ve koleksiyonu kesinlikle görmelisiniz. 

Giriş ücreti yetişkinler için 6 Euro, 17 yaşından küçük çocuklar için 2 Euro. Kredi kartı geçerli değil. Ziyaret gün ve saatlerini kontrol için bu linke tıklayabilirsiniz. 

3- Juristische Bibliothek

Marienplatz’da ve girişi Rathaus’un üzerindeki kapılardan birinden olan eşsiz güzellikteki kütüphane. Ben burayı gezerken farketmedim, ve döndükten sonra “ben burayı nasıl kaçırmışım yiaaaa” diye hayıflandım bolca. O yüzden siz es geçmeyin. 

Zaten kütüphanelere zaafım var, bir de bu kadar güzeli olunca kaçırdığım için daha da üzüldüm. İnanılmaz derecede de fotojenik bir kütüphane ama siz yine de fotoğrafını çekmeye çalışmayın. İçeride fotoğraf çekiminin pek hoş karşılanmadığına dair duyumlar aldım. 

4- St Peter’s Kilisesi

Manzarası için saçma sapan bir sürü basamak çıkmaya değen şahane kilise. İtiraf edeyim çıkması beni yordu ama bu sizi yoracağı anlamına gelmiyor. Zira ben merdiven çıkmaktan nefret eden bir insanım. Ama bütün Münih panoramik şekilde, sere serpe gözlerinizin önünde olduğunda ne yorgunluk kalıyor ne başka bir şey. 

Tepesine çıkmak için bir de üzerine para ödüyorsunuz. Yetişkinler için fiyat 5, öğrenciler için 2 Euro. Üşenmeyip çıkmalısınız, çünkü Münih bu yükseklikten bakılınca tam bir görsel şölen. Hele ki Marienplatz’ın o kalabalığına, kaosuna yukarıdan bakmak muazzam bir zevk. 

5- Viktualienmarkt

Mühih’te sokak lezzeti denemek istiyorsanız gitmeniz gereken yer burası. Ayrıca ortasındaki biergarten pahalı olmasına rağmen bence şehirdeki en güzel biergartenlardan bir tanesi. 

Eski çağlarda çiftçilerin ve hayvancıların mahsüllerini getirip sattıkları bir pazarmış burası. Şimdi de hala burada çok kaliteli ürünler satılıyor. Özellikle et ve şarküteri ürünleri. Almanya’ya her gelişinde benim gibi sosis yemeden yapamayanlar için şehrin en lezzetli sosisleri burada. 

6- Odeonsplatz

Marienplatz’a göre çok daha minik ve çok daha az kalabalık olan ikinci ana meydan. Pek çok görülmeye değer tarihi binanın ortasında kalan geniş açıklık. Bu binalardan bir tanesi az sonra bahsedeceğimiz Residenz binası. Bir diğeri Odeon dediğimiz tarihi konser salonu. 

Tarihi açıdan pek çok geçit töreni, devlet erkanı cenazesi vb toplumsal olaylarda bu meydan önemli bir yerdi. Hala daha Oktoberfest’in her yılki geçit töreni, Ludwigstraße’den Odeonsplatz’daki Ludwig heykeli önüne doğru giden yürüyüş rotası üzerinde gerçekleşiyor. Bu yüzden önemli bir meydan. 

7- Residenz

Bavyera krallarının bir zamanlar yaşadığı devasa saray. İçini gezemediğim için oturup ağlayarak günlüğüme yazmak zorunda kaldım. Korkunç büyüklükte bir mahal olması sebebiyle buraya EN AZ yarım gün ayrılması gerekmekte. Hazine bölümü de saraydan ayrı. Tek biletle her ikisine birden giremiyorsunuz. 

Dışarıdan hiçbir şey vaat etmiyor. Hatta restorasyon o kadar sinir bozucu ki Spongebob’a dönen Şile Kalesi restorasyonu bu sarayın dış cephe restorasyonundan daha başarılı kalıyor. Ama içi korkunç güzellikte. 

Girişi yetişkinler için saray kısmına 9 Euro. Hazine kısmına 10 Euro. Her ikisini birden gezmek üzere kombine bilet alırsanız tenzilatlı 15 Euro. Her ikisini birlikte gezmeniz demek yarım günden fazlası demek. Detaylı bilgi için bu linke tıklayabilirsiniz. 

8- Englischer Garten

Buranın en büyük olayı, parkın ortasından geçen kanalda, köprünün tam altında ve suyu debisinin inanılmaz hızlandığı noktada sörf yapan değişikler. Park inanılmaz büyük ve güzel olmakla birlikte, haritada Eisbach Wave diye arattığınızda Avrupa’nın orta yerinde sörf yapan değişikleri izleyebileceğiniz spota kolayca ulaşabilirsiniz. Yaz-kış, kar-kıyamet fark etmeksizin burada birileri sörf yapıyor. Dolayısıyla can sıkıcı bir havada giderseniz bile es geçmeyin. 

Parkın içindeki Zen bahçesinin de insana ayrı bir huzur verdiğiniz söylemeden geçmek istemem. Ama yine de bu parkın bütün olayı bence sörfçüler. 

9- Deutsche Museum

Almanya’da gezdiğim tüm şehirler içerisinde, gezdiğim en başarılı ve tatmin edici müzelerden bir tanesi. Almanya’nın kendini dünya çapında ön plana çıkarmayı başardığı TÜM alanlarda, nerelerden buralara ve nasıl geldiğini en iyi şekilde görebileceğiniz DEVASA bir koleksiyon. Ziraat, tıp, genetik, kimya, fotoğrafçılık ve sinema, müzik, otomotiv, havacılık, uzay bilimleri, statik ve köprü yapımı, benim gezmeyi başarabildiklerim ve aklımda kalanlar. Özellikle ergen yaşta çocuğu olanların, çocuklarına bu müzeyi gezdirmesi şiddetle tavsiyemdir. Ayrıca gezinizden hem Residenz hem de Deutsche Museum’a yer vermek istiyorsanız, kalış sürenize kafadan 2 gün ekleyin. Çünkü burası da gezmesi inanılmaz derecede vakit alan bir yer. Gördüğüm için çoook mutluyum ve herkese gitmesini çok tavsiye ediyorum.

Bilet fiyatı yetişkinler için 15 Euro. Bu linkten biletlerinizi satın alabilirsiniz. Gitmeden bilet alırsanız, gişedeki devasa kuyruğu by-pass etmiş olursunuz. 

10- BMW Museum

En az Deutsche Museum kadar gezmesi lüzumlu olan bir başka müze. Özel ilgi alanınıza girmiyor olabilir belki, ama BMW demek bir efsane demek. Bu müzede BMW’nin kurulduğu günden bugüne kadar ürettiği her bir motor parçasından, Formula 1 şampiyonluklarına, Dakar Rallisi zaferlerine kadar, BMW’ye dair aklınıza gelebilecek gayrisiz herşeye tanıklık edebileceğiniz bir koleksiyon var. Trafiğe çıkan ilk BMW’den bugün bir çok erkeğin hayali olan BMW 3.0 CSL’ye kadar tüm modeller de müzede sergileniyor. 

Normalde gün içerisinde yetişkinler için giriş ücreti 12 Euro. Kapanış saatine yakın bir vakitte giderseniz eğer, tenzilatlı olarak 8 Euro ödeyip müzeyi gezebiliyorsunuz. Ama tabi ki üstün Alman disiplini sebebiyle müze kapanış saatinden 15 dakika önce boşaltılmaya başlanıyor. Dolayısıyla ekonomik gezi yapmak isteyenlerin aynı zamanda hızlı olması gerekecek.

Bonus: Asamkirche

İç mimarisi ile kendine hayran bırakan fotojenik kilise. Marienplatz’a giderken veya dönerken, Sendlinger Caddesi üzerinden yürürseniz, bu kiliseyi dışarıdan görmemeniz imkansız. Dışarıdan da çok dikkat çekici, ama aslında bütün olayının iç mimarisinde olduğunu yenilemek isterim. Girişi ücretsiz. Direkt dalabilirsiniz. 

Tags :

Share This Post :

One Response

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *