Beyaz Zambaklar Ülkesi – Bir Rehberin Notlarından Kısa Kısa Finlandiya Tarihi

in
Finlandiya

Doğru bildiniz, o rehber benim. Finlandiya benim kırmızı çizgim olan çok özel bir ülkeydi çocukluktan beri. Kan mı çekti nedir bilmiyorum ama bana hayatımın en özel deneyimlerini yaşatacağından adım gibi emindim.

Yaşattı da. Hayatımın en berbat döneminde ilk kez ziyaret ettiğim Finlandiya’ya yıllar sonra yine hayatımın berbat bir döneminde ilk kez 16 kişilik bir grubun rehberi olarak yeniden gittim. Bana hayatımın ilklerini yaşattığı gibi, şifalandırdı da bu ülke. Arada defalarca gitmelerimi saymazsam eğer, bu iki büyük seferde Finlandiya hakkında araştırıp öğrendiklerimi yazsam roman olur. Hatta turda Finlandiya hakkında anlattıklarım, gitmeden önce derlediğim notların 10’da 1’ine tekabül etmiyor. O kadar çok şey var ki, anlatmaya 3 günlük tur süresi yetmiyor.

Beyaz Zambaklar Ülkesi sadece şiirsel bir benzetme değil. Aynı zamanda bir realite. Bu bataklık ülkesi, bana da bataklıklar içinde zambaklar açtırmayı başardı her gittiğim seferinde. Her detayı vermek istemem belki ama, size Finlandiya seyahatinizde “ortamda satılacak bilgi” tadında küçük şeyler vermek isterim. 

Finlandiya ve Beyaz Zambak İlişkisi

Zambak bataklıkta açan beyaz renkli bir çiçek. Finlandiya ile alakası ise, bu ülkenin hem coğrafi hem de insani olarak “bataklıklar” ile dolu oluşundan geliyor. 

Şaşırdınız mı buna? Çünkü Finlandiya’yı böyle tanımıyorsunuz. Dünyanın en mutlu ve en refah ülkelerinden biri olduğunu, eğitime verdiği önemi ve günümüzde dünyanın en iyi eğitim sistemine sahip oluşunu biliyorsunuz. Nerden çıktı ki şimdi bu bataklıklar?

Fincede Finlandiya kelimesini karşılığı Suomi. Suomi kelimesini de kimileri “bataklıklar ülkesi” olarak kimileri “göller ülkesi” olarak çeviriyor. Her ikisi de doğru kabul edilebilir çünkü ülkede karadan çok göl ve bataklık var. 

Vakti zamanında insanlık olarak da tam bir bataklık halindeymiş Finlandiya. Halkı ayyaş, kumar düşkünü, küfürbaz ve kalitesiz bir hayat standardına sahipmiş. Sağlıksız koşullarda yaşayan bu eğitimsiz toplumu ise tek bir şey kurtarmış. Eğitim. 

Kanaat önderlerinin bir ulusun kaderini nasıl değiştirebildiğinin örneği olan bir liderleri var Finlilerin de. Bir Mustafa Kemal Atatürk değil belki ama onların da Johan Vilhelm Snellman’ları var. 

Finlandiya Zorla Hiçbir Şey Elde Edemez. Onun Tek Kurtuluşu Eğitimdir.

Snellman’ın bu sözleri günümüz Finlandiyasının temelini oluşturuyor. Finlandiya, o dönem doğal kaynak, nüfus, is gücü, ordu gibi şeylere güvenebilecek durumda değildi. Dolayısıyla halkın tek kurtuluş yolu vardı. Kendilerine yatırım yapmak. 

Snellman tek bir kurşun atmadan, kan çıkarmadan, pasif bir savaşla ülkesini muasır medeniyet seviyesinin en tepesine çıkardı. Üstelik savaşı fiziksel bir savaştan çok çok daha zordu. Çünkü Snellman, cehaletle savaşıyordu. 

Snellman o dönemin politika sahnesi için fazla liberal düşüncelere sahipti. Dolayısıyla söylediği her söz büyük yankı uyandırıyor, göze daha fazla batıyordu. 

Eğitimin önemini toplumun her bir kademesine aşılamaya ant içmişti bu adam. Öğretmenlere, din adamlarına, devlet memurlarına, çiftçilere, askerlere, siyasetçilere ve halka ayrı ayrı hitap etti. İlk işi ise halkın aydın kesimini, halkın geri kalanın ayyaşlığının, kumarbazlığının, ahlaksızlığınını, fakirliğinin, cahilliğinin, kabalığının sebebi olmakla suçlamaktı. Aydın kesimi bu utanç tablosuyla yüzleştirdikten sonra, onlardan ahlakı, aile içi saygıyı, fakir bile olsalar sağlıklı olmayı, çalışkanlığı ve dakikliği teşvik etmelerini istedi. 

Verdiği bu büyük mücadeleler sonrasında Finlandiya halkı gün be gün iyileşmeye başladı. Sağlık alanında, askeriyede, devlet kurumlarında, okullarda, kamuya açık her alanda ve toplumun her kesiminde yaşam standartları gün be gün düzelmeye başladı. Bu umut verici iyileşme tablosu, Beyaz Zambaklar Ülkesi isimli dünya klasiğine ilham kaynağı oldu. Okumanız şiddetle tavsiye edilir. Çünkü bu toplumdan öğrenmemiz gereken çok şey var. 

Kültürel Kimlik Oluşturma Çabaları

Yıllar yılı İsveç ve Rusya arasında amele yerine konmuş ve ne olduğunu asla bilememiş bir toplum Finlandiya toplumu. Kendilerine ait bir kültürleri, kimlikleri olmasına asla izin verilmemiş. Kendilerine ait halk hikayelerini bile bir araya getirmeleri, anca Snellman’ın devrim kıvılcımlarını çakmasıyla gerçekleşebilmiş. Snellman’ın devrimleri ile birlikte, dönemin aydınlarından Elias Lönnrot Finlerin ulusal bir kültürel kimliğe kavuşması için çok önemli bir işe girişiyor ve Kalevala’yı yazmak için ülkenin her köşesini gezmeye başlamış.

Kalevala, Finlilerin halk destanı. 19.yy Fin halk hikayelerinin ve Fin mitolojisinin derlenerek yazılmış. Bu kitap, 1917’de Finlandiya’nın Rusya’ya karşı bağımsızlığını ilan etmesi ardından ülkede yükselen milliyetçilik döneminin de sembolü haline gelmiş. Bu destan aynı zamanda Tolkien’in yarattığı Orta Dünya kurgusunu da kısmen etkilemiş. Destanın bazı bölümleri, ilk Finliler ve Samilerin arasındaki eski çatışmalar olarak yorumlanıyor.

Finlandiya Rus İmparatorluğunun bir parçası iken, aydınlar Finlandiya’yı ayrı bir ulus olarak görmeye başlıyor ve bir ulusal kültür kimliği arayışı başlıyor.

Her ulusta olduğu gibi, Finlandiya’da da destansı şiirler, halk hikayeleri anlatma geleneği var. Fakat 1800 lü yıllara gelindiğinde, bu gelenek sadece Finlandiya ve Rusya arasında kalan Karelya bölgesinde devam ettiriliyormuş. 1820’li yıllarda Fin doktor Elias Lönnrot, Finlandiya’yı ve Karelya bölgesini dolaşarak bu destanları, hikayeleri toplamaya başlamış. 2000 yıldan eski bazı şiirlere ve destansı halk hikayelerine ulaşmış. Bu şiirlerden oluşturduğu hikayenin bazı kısımlarındaki boşluklara, kendi yorumlarını eklemiş. Ve ortaya Kalevala çıkmış. Bu destan, Finlilerin ulusal kimliğini güçlendirmiş ve bağımsızlık mücadelesi için aradıkları kıvılcımı vermiş Finlilere.

Bitmek Bilmeyen Savaşlar Dönemi

Finlandiya gibi bir ülkenin başından savaş geçtiğini düşününce insan bir garipsiyor değil mi? Bu insanlar savaşa mı girmiş diye. Oysa bir dönem gerçekten bu ülkede neredeyse taş üstünde taş kalmamış. 

Finlandiya, Birinci Dünya Savaşı’nda doğrudan bir katılımcı değildi fakat Almanya’nın destekçileri arasındaydı. Zira savaşın karşı tarafı olan Rusya ve Japonya’nın her ikisi ile de araları siyasi olarak iyi değildi. 

Kan revan içinde Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkan Rusya, üzerine bir de Bolşevik İhtilali ve iç savaş ile birlikte darbe üzerine darbe yiyordu. Ve ne yazık ki Rus İç Savaşı, etkilerini bağımsızlığını daha yeni kazanmış Finlandiya topraklarında da devam ettiriyordu. Çarlık Rusya’sının devrilmesi, Finlandiya’nın bağımsızlığını kazanması anlamına gelse dei hem Kızıl Ordu hem de Beyaz Ordu’nun hala Finlandiya topraklarında böcekleri var. Ve bu böcekler ortalığı mikser gibi karıştırmaya her an hazır vaziyetteler. Daha yeni bağımsızlığını ilan etmiş Finlandiya, askeri gücü yok, kolluk kuvveti yok. Polis teşkilatı yok. Bu kızıl ve beyaz böcekler, bu “istikrarsız ve güvensiz” ortamdan sonuna kadar faydalanıyorlar ve Beyaz Muhafızlar – Kızıl Muhafızlar olarak iki ayrı güvenlik gücü oluşturuyorlar. Bunlar da başlıyor birbirlerini yemeye. Sonuç…Kısa sürede teröre dönen bir iç savaş

Kış Savaşı

Finlandiya bağımsızlığının ilanı ve Birinci Dünya Savaşının ardından şiddetli bir şekilde Sovyet karşıtı politikalar izliyordu. Ve dış siyasetinde SSCB ya karşı açık bir şekilde saldırgan tutumlarını sergilemekten çekinmiyordu. Rusya ve Finlandiya arasında kalan Karelya bölgesi, Kış Savaşı’nın başlamasına sebep oldu. 

Finlandiya, Karelya bölgesini tamamen topraklarına katmak istiyordu. Ve bunu da açık açık dile getiriyordu. Leningrad’ın en dibinde yer alan Finlandiya Körfezi kıyıları ve Karelya Yarımadası Finlandiya toprağıydı. Ve bu sebepten Finlandiya Körfezi içerisinde bulunan 5 ada, Stalin için büyük bir önem taşıyordu. Leningrad bölgesinin güvenliğini sağlamak için, bu 5 adaya askeri üs kurmak istiyordu. Amaç ise Leningrad Limanı’nın güvenliğini sağlamaktı. Stalin, bu 5 ada ve körfezin en batı ucundaki Hangö Limanı’nın 30 yıllığına kirası karşılığında, başka yerlerden topraklar vermeyi teklif etti. Finlandiya hükümeti reddetti.

Stalin bu sefer de buraları satın almak istedi. Finlandiya hükümeti bunu da reddetti. Stalin bu işi barışçıl bir yolla çözmek istediyse de Finlandiya tarafında sürekli olarak duvara tosladı. Çünkü Finlandiya hükümeti taviz vermek istemedikleri tarafsızlık tutumu ile böyle bir satış ya da kiralama olayının bağdaşmayacağını düşünüyordu. Hal böyle olunca, Stalin olayı kızıştırmaya başladı. Önce Finlandiya Hükümeti ile diplomatik ilişkileri kesti, sonra sınır bölgelerindeki insanları tahliye etmeye başladı. Sonrasında ise tarih kitaplarına Kış Savaşı olarak geçen bu savaşı, savaş ilan etmeksizin Finlandiya topraklarına saldırmak suretiyle başlattı. 

Yaklaşık 1 yıl süren ve her iki tarafa da ağır zarar veren bu savaştan sonra Finlandiya Karelya Yarımadası’nın büyük bir bölümünü Sovyetler’e bırakarak bu savaştan yenik olarak çıktı. Barış ortamı ise, oldukça kısa sürdü. Zira İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. 

Devam Savaşı

İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, Kış Savaşı’ndan kayıplar vererek çıkan Finlandiya için bir fırsat niteliği taşıyordu. Finlandiya, kaybettiği Karelya topraklarının ve Kış Savaşının rövanşını istedi. Sovyetler Birliği’ne bir kere daha saldırdı. Ve Devam Savaşı’nı başlattı.

Bu savaş, tarihte Sami halkının girdiği tek ve en travmatik savaş. Zira savaşın muhattabı olan bölge, Sami halkının habitatı olan Lapland bölgesi.

Finlandiya, Alman kuvvetleri ile birlikte, Lapland bölgesinde, Murmansk’ı işgal ediyor. Almanların hedefi Finlandiya Lapland’ı üzerinden Murmansk’ı ele geçirmek. Çünkü Murmansk’tan Leningrad’a giden demiryolu hattını kesmek istiyorlar. Ayrıca Murmansk yıl boyunca donmayan tek liman. Bir yandan da Norveç’i işgal etme kararı alıyorlar. Çünkü Norveç bir liman ülkesi, Norveç limanları Rusların eline geçmesin istiyorlar ki İsveç madenlerini de kontrol altına alabilsinler. Almanlar bu küçük hesaplar peşinde koşadursun, bu bölgenin koşulları, Almanlar için pek alışılmış değil. Dolayısıyla hayatta kalmayı çok iyi bilen birilerine ihtiyaçları var. Tam da bu noktada devreye Sami halkı ve geyikleri giriyor işte. 

Sami halkı, Finlandiyalılar ile birlikte bu savaşta canlarını dişlerine takıyor. Çünkü onların da yaşam alanları tehlikede. Sami askerler bu savaşta ren geyikleri ile yerlerini aldılar ve ren geyikleri sayesinde cepheye erzak ve silah taşındı. Çok iyi kayak kullanabildikleri için ve alışılmadık arazilerde başarılı şekilde yol kat edebildikleri için uzun mesafe devriyelerini Samiler yürüttü. Bir gün içerisinde kilometrelerce yol kat edebiliyorlardı çünkü. Yani Sami halkının hayatta kalma, kamuflaj ve hayvanlarla olan iletişimleri, bu cephede çok iş görmüş. 

Finlandiya maalesef bu savaştan da yenik düşüyor. Sovyetler tarafından geri püskürtülen Finlandiya, anlaşma masasında Sovyetlerin öne sürdüğü istekleri kabul etmek durumunda kalıyor. Bu isteklerden bir tanesi var ki, Finlandiya’yı bir de Almanya ile savaşmak zorunda bırakıyor ve ortaya Lapland Savaşı çıkıyor. 

Lapland Savaşı

Finlandiya, Sovyetler ile Moskova Ateşkesi için masaya oturuyor. Ve Sovyetler, sınır bölgelerinde kendi topraklarının güvenliğinden ciddi şekilde endişeli. Moskova Ateşkes’i gereği Finlandiya’nın Alman kuvvetlerini bir an evvel topraklarından çıkarması lazım. Fakat ortada Almanlar ile olan adı konulmamış da bir dostluk söz konusu. Diplomatik olarak incecik bir ipin üzerinde yürüyen Finlandiya, Sovyet tarafından çok büyük baskı altındayken, bu dostluğu da baki tutarak Alman kuvvetlerini Norveç’e doğru ufak ufak postalamaya çalışıyor. 

Sovyetler’in Finlandiya’ya tanıdığı sürenin sonuna gelindiğinde artık Finlandiya’nın Alman kuvvetlerini topraklarından çıkarmak için zor kullanmaktan başka çaresi kalmıyor. Almanlar misafir oldukları bu topraklardan çıkarılmayı hazmedemedikleri için Lapland bölgesini ateşe vererek kendilerinde intikam alarak buradan ayrıldılar. 

Günümüz Finlandiyası

Günümüzde Finlandiya, atlattığı bunca badire ve acıdan sonra, eğitimle güçlenmekten asla vazgeçmemiş. Sonuç olarak bugün dünyanın refah düzeyi en yüksek ülkelerinden bir tanesi. İnsan hakları konusunda öncülerden biri aynı zamanda. Eğitim konusunda tüm dünyaya örnek. Ve dünyada basın, düşünce ve ifade özgürlüğü sıralamasında liderliğini koruyor. Dünya üzerinde en yaşanabilir, en güvenli ülkelerden bir tanesi. 

Ekonomisinin çok büyük bir kısmı hizmet sektörüne dayanıyor. Ayrıca “yeşil altın” olarak tanımladıkları ormanlar, bu ülkenin dünyaya pazarlayabildiği nadir ve en değerli kaynaklardan biri. Ormanlar ulusal zenginliğin çok büyük bir bölümünün kaynağı. Kış turizmi konusunda da mükemmel bir marketing stratejisi izledikleri kanaatindeyim. Kış ayları boyunca dünyanın her yerinden insanın akın akın bu ülkeye gitmesi, kesinlikle tesadüf değil 🙂

Tags :

Share This Post :

One Response

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *