ceren
04:11:52 November 9, 2024
Evet, maddi zenginlikten bahsediyorum. Kuveyt, dünyanın maddi olarak en zengin ülkelerinden biri. Kuveyt Dinarı, dünyanın en değerli para birimi. Sokakta gördüğünüz her bir Kuveytli, inanılmaz bir servetin ya varisi ya da sahibi. Ve diğer “zengin” Arap ülkelerinin aksine, Kuveyt’te gösterişe, şatafata, görgüsüzlüğe ve müsrifliğe asla yer yok. Para ile imanın kimde olduğu belli olmaz derler. Bu söz bir ülke olsaydı, kesinlikle Kuveyt olurdu.
Elbette bu zenginlik, maddiyatla sınırlı değil. Kuveyt deyince pek kimseye bir şey ifade etmediğinin farkındayım ama Kuveyt kültürel bağlamda da zengin bir ülke. Hem maddi zenginliği hem de kültürel zenginliği konusunda Kuveyt görüp görebileceğiniz en mütevazı memleket aynı zamanda. Realitede serveti tüm Körfez ülkelerinin binlerce katı, ama yaşam tarzı zengin Batı ülkelerindeki kadar sade. Hatta muhafazakar.
Arap Yarımadası denen bölgenin en kendi halinde ülkesi Kuveyt. Petrol sayesinde bugünlere gelebilmiş olduğunu da bu coğrafi konumdan kolayca anlayabiliyoruz. Ama para biriminin bu kadar değerli olmasının tek sebebi petrol değil. Kuveyt, kendisiyle ticaret yapacak tüm ülkelere kendi para birimiyle ticaret şartı koşuyor. Para biriminin değerliliği ve ülkenin zenginliğinin en büyük sebebi bu.
Temelleri 18.yy’da Arap kabilelerin bu bölgeye gelişi ile atılmış Kuveyt’in. Osmanlı’nı kontrolü altına girdiği dönemde ilk kez özerklik kazanmış. Yine aynı dönemde Alman İmparatorluğu, Basra Körfezi üzerinde güç kazanabilmek adına Bağdat’tan Berlin’e demiryolu hattı inşa etmeye karar vermiş. Bunu duyan Britanya İmparatorluğu rahat durmuş mu peki? Elbette hayır.
1899 yılında Kuveyt ve Britanya İmparatorluğu, bir anlaşma imzalayarak Kuveyt’i dış ilişkilerde Britanya’ya bağımlı hale getirmiş. Karşılığında da her yıl bir miktar para ödemiş Britanya. Birinci Dünya Savaşından hemen önce, Osmanlı ve Britanya İmparatırlukları da kendi içlerinde bir anlaşma imzalayarak, Kuveyt’in o dönemki emiri Mübarek Es-Sabah’ı bu özerk toprakların yöneticisi olarak resmen kabul etmişler. 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın patlamasıyla birlikte, bu anlaşma iptal edilmiş ve Britanya resmen Kuveyt’i kendi himayesi altına aldığını ilan etmiş.
Kuveyt bugünkü zenginliğini borçlu olduğu petrolünü ilk defa 1938 yılında bulmuş. 1946 yılı itibari ile de Kuveyt, petrol ile gelen zenginlik ile güçlenmeye başlamış. Bu güç ile birlikte devlet her bir Kuveytli’nin dönemin gerekliliklerine uyan ve her türlü ihtiyacın en iyi şekilde giderildiği bir yaşam standardizasyonu için büyük çalışmalar yürütmüş. 1961 yılına gelindiğinde ise artık Kuveyt Birleşik Krallık’tan bağımsızlığını ilan etmiş.
Bu dönemde sonra İran ile Irak arasında yaşanan ve 8 yıl süren Birinci Körfez Savaşı esnasında, Kuveyt Irak’ı maddi yönden desteklemiş. Bu dönemde hem İran hem de Irak’ta düşen petrol üretiminden kaynaklanan boşlukta sahneyi Kuveyt almış. Savaşta Irak’tan taraf olması, İran’dan gelen saldırılara da sebep olmuş ve uçak kaçırılmasından füze saldırısına kadar pek çok terör olayına şahit olmuş Kuveyt. Savaşın bitiminden sonra Irak borçlarının silinmesi için Kuveyt’e bir teklifte bulunmuş fakat bu teklif reddedilmiş.
Irak, bu teklifin reddedilmesini hazmedememiş olacak ki, Kuveyt’i, kendilerine ait petrol sahasından sondaj yaparak petrol çıkardıkları iddiasıyla işgal etmiş ve Saddam Hüseyin. Kuveyt emirini görevden almış. Kısa süren ama binlerce sivilin hayatını kaybetmesine sebep olan Körfez Savaşı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin müdahaleleri sonucu bitmiş olsa da, Irak Kuveyt’ten çekilirken 700’e yakın petrol kuyusuna zarar vermiş ve 600 küsürünü de ateşe vermiş. Basra Körfezine dökülen milyonlarca litre petrolün yanısıra, 9 ay süren bir yangın söndürme çalışması ile Kuveyt doğaya karşı da çok büyük bir sınavdan geçmiş. Yangınların sönmesini takip eden 2 yıllın süre ve harcanan milyonlarca dolar neticesinde, petrol kuyuları eski haline getirilmiş. Ve bu büyük badireden Kuveyt yaralı olarak değil, eskisinden daha güçlü olarak çıkmış.
Günümüzde hem diplomatik ilişkiler hem de toplumsal yaşam bakımından sakin ve mütevazı bir çizgide ilerleyen bir ülke var karşımızda. Fevkalade büyük zenginlikler içerisindeki yerli halkı çalışma hayatının en üst kademeleri hariç hiçbir yerde görmeniz mümkün değil. Kuveyt’te düşük standartlarda yaşayan tek bir Kuveytli yok. Ülkenin iş gücünü, Pakistan, Hindistan, Bangladeş, Afganistan gibi ülkelerden gelen insanlar karşılıyor. Kısaca her Arap coğrafyasında olduğu gibi, Araplar yaşıyor, Asyalılar da onların yaşamını izlemeye ve onlara hizmet etmeye gidiyor.
Devasa büyüklükte evlerde yaşayan Kuveytli zengin aileler, o evlerde Kızılcık Şerbeti tadında hayatlar yaşıyorlar. Kuveytli bir kadın evlendiği zaman, eşinin ailesinin evine taşınıyor. Maaile o evde yaşıyorlar. Devlet nezdinde yetişkin kabul edilen yaşa gelmiş ve ehliyet sahibi her bir bireyin altında arabası var. Yani evlerin her birinde bir galeri açmaya yetecek miktarda araba görmeniz mümkün.
Aileler gösterişten uzak ve içe kapanık bir hayat yaşıyorlar. Dışarıdan kimseyi aralarına almak gibi bir dertleri yok. Bu tutumu devlet de benimsemiş olacak ki, Kuveyt bu zenginliğine rağmen turistik açıdan asla bir cazibe merkezi haline gelemiyor. Turizme yatırım yok. Tanıtım yok, böyle bir kaygı da yok. En azından şuan için yok. Turist gelmesin gibi bir engelleme politikası mevcut değil tabi, ama nasıl daha fazla turisti ülkemize getirebiliriz gibi bir eylem planları da mevcut değil.
Pahalılığına rağmen gezmesi kolay ve gördüğünüz için pişman olmayacağınız bir ülke Kuveyt. Ben bu ülkeyi daha ziyade iş için ya da aktarma noktası olarak kullananların gezmesini tavsiye ediyorum. Turistik olarak gidip de büyük beklenti içine girerseniz üzülürsünüz. Ama “gelmişken uğrarsanız” o zaman tatmin edici hale gelir.
Bu çok ironik bir nokta ki zaten Kuveyt deyince de akla gelen ilk spot burası.
Bu üçlü kule setinin her biri aslında su kulesi. Daha doğrusu bir su kulesi zincirinin son etabı. Kuveyt hükümetinin İsveçli bir şirkete tasarlattığı bu modern su kuleleri sistemi toplamda 6 etaptan ve 31 adet mantar formlu su kulesinden oluşuyor. Dönemin emiri tarafından, son etapta daha farklı ve ilgi çekici bir tasarım istenmiş. Yapılan tasarımlar arasından dönemin emiri, bugün Kuwait Towers olarak gördüğünüz bu üç kuleden oluşan tasarımı seçmiş.
Kulelerin tamamı ince uzun bir forma sahip. Bir tanesinin üzerinde bir adet, bir tanesinin üzerinde ise 2 adet küre yer alıyor. 2 küreli kulede üstte yer alan küre aynı zamanda bir restaurant ve kafe olarak hizmet veriyor. Kafe kısmı, yarım saatte bir turu tamamlayacak şekilde dönüyor ve üzerinde bulunduğunuz yerden kılınızı kıpırdatmadan size panoramik bir Kuveyt manzarası deneyimi yaşatıyor. Restaurant kısmına bu linkten rezervasyon yaptırabilirsiniz.
Biletleri restaurant kısmından alabiliyorsunuz. Yemek yeseniz de dönen kısma çıkmak için bilet almak zorunlu. Bilet kişi başı 3 Kuveyt Dinarı. Pahalı ama verdiğiniz her kuruşa da değecek.
Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir yaşayan sergi bu ev. Sırf bunu görmek için bile gidilir mi? Bence evet. Hikayesi de evin kendisi kadar ilginç.
Evin sahibi İtalyan asıllı bir yazar olan Lidia Qattan. Eşi Khalifa ile evlendikten sonra Kuveyt’teki bu eve taşınmış. Eşinin bir iş seyahati için yurtdışında olduğu bir gün Lidia, eşine süpriz olsun diye evdeki bir kitaplığın rafını boyamak istemiş ama boya bulamamış. Yine de bu renovasyondan vazgeçmemiş. Çözümü 3 yaşındaki kızının kırdığı aynanın parçalarını kaplama malzemesi olarak kullanmakta bulmuş.
Eşi seyahatten döndükten sonra, Lidia’nın bu süprizine bayılmış. Kızlarının durmak bilmeyen zıpırlıkları sebebiyle her köşesi yazı ve resimlerle kaplı olan evin duvarları, kırık ayna parçalarıyla yenilenen kitaplıktan gelen ilham ile Lidia tarafından kırık aynalar ile kaplanmaya başlamış. Kırık aynalardan yaptığı mozaikler ile zaman içerisinde bütün evin duvarlarını kaplamış Lidia. Hızını alamayıp evin iç mekanındaki her bir köşeyi kaplamaya başlamış. Hatta ve hatta evin içi bittikten sonra dış cephelere de el atmış. 70’li yıllarda başlayan bu kaplama çalılşması 2000’lere kadar sürmüş. Ve Mirror House bu şekilde dünyanın en benzersiz sergisi haline gelmiş.
Buraya öyle canınız istediği an giremiyorsunuz. Mutlaka en az 24 saat önceden rezervasyon yaptırmak zorundasınız. +965-50747677 numaralı hattan WhatsApp üzerinden rezervasyon yapılması gerekiyor. Konfirme maili ya da mesajı geliyor ve size bir randevu saati veriliyor. Fiyatı kişi başı 5 Kuveyt Dinarı. Giderken yanınızda terlik olması gerekiyor. Ayakkabı ile girişe izin vermiyorlar.
Buna ek olarak bu evi VIP paket dedikleri bir paketle de gezebiliyorsunuz. VIP olursanız eve girişte size özel terlik, size özel hazırlanmış bir hediye paketi, yiyecek ve içecek ikramı ile birlikte 2 saat boyunca evin yaratıcısı Lidia Qattan’ın rehberliği vaad ediliyor. Ayrıca da sizi Mirror House’dan sonra gideceğiniz yer neresiyse oraya özel araçla transfer ediyorlar ama bu kesinlikle vereceklerini vaad ettikleri bir hizmet değil, anlık duruma bağlı. Araç varsa ve gideceğiniz yer uygunsa sunuluyor. Bunun fiyatı ise kişi başı 10 Kuveyt Dinarı.
Dikkatleri çekti mi bilmiyorum ama zengin Körfez ülkelerinin neredeyse hiçbirinin bir Old Town’u ya da kendi öz kültürlerini yansıtan hiçbir şeyleri yok. Herşey çok yapay, lüks ve şatafatlı. Kuveyt’i Körfez coğrafyasından ayıran şey de tam olarak bu. Kendilerine ait ve hala korudukları bir kültürleri var. Ve bu kültürün en büyük parçası, geleneksel dokuma sanatı. Öyle ki bu sanat UNESCO’nun Somut Olmayan Kültüre Miras Listesi’nde.
Malum Kuveyt her ne kadar denize kıyısı olan bir ülke olsa da, coğrafyasının çok büyük kısmını çöller oluşturuyor. Bu toplumda epeyce dışlanmış ve küçük görülmüş olsalar da, Bedeviler hala varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Kuveyt Bedevilerinin nesilden nesile aktardıkları geleneksel dokuma sanatı ve kendilerine has geometrik şekillerden oluşan el dokuması bu nakış işleri Al-Sadu isimli bir dernek tarafından korumaya alınmış. Sadece korunmakla da kalmamış, bu sanatın icrasının devamının gelmesi ve yeni nesillere öğretilmesi için de ciddi çalışmalar yürütülmüş. Üstelik de hiçbir kar amacı güdülmeden.
Sadu House, orijinali klasik Kuveyt mimarisi olan kerpiç bir binaymış. Ortasında avlusu olan dörtgen formlu bu bina, 1936 yılında yaşanan büyük bir sel felaketinde yıkılmış. Aynı yere yenisi inşa edilmiş. Eski evin bir kopyası da, Sadu House’un hemen yanındaki sokağa yapılmış.
Bununla da kalmamışlar, Sadu House’un yan tarafındaki bu imitasyon evin hemen yanındaki yürüyüş yolunu da, geleneksel dokuma deseni ile kaplamışlar. Gerçekten Kuveyt’te gördüğüm en süprizli görüntülerden biriydi.
Sadu House’un girişi ücretsiz. Ayrıca içeride çok güzel ve modern bir de kafe var. Dekoru ile insanda vakit geçirme isteği uyandıran iç avluda bir kahve içtikten sonra, müzenin dükkan kısmına da bakın derim. El dokuması şahane ürünler var. Ürünlerin fiyatları çok yüksek evet, ama aldığınıza değil almadığınıza pişman olacağınız kadar da benzersiz ürünler. Bu linkten dükkandaki ürünlerin fiyatlarına göz atabilirsiniz. Gitmeden önce bütçenizi buna göre ayarlamak isteyebilirsiniz.
Burası şehrin “Old Town” olarak adlandırabileceğiniz bölgesi denebilir. Eski ve güzel bir çarşı. Her türlü geleneksel ürün, baharat, kıyafet ve aklınıza gelecek daha pek çok şeyi bulabileceğiniz bir çarşı burası. Ayrıca Kuveyt sokak lezzetleri için de harika bir adres.
Kuveyt Ulu Cami yani dümdüz tabirle. Burası Kuveyt’in en büyük camisi. Aynı anda 10n bin erkeğe karşı sadece 950 kadına ibadet imkanı sağlaması ile de dinde cinsiyet eşitsizliğinin dünyadaki en güzel örneği bence asdfgh 🙂
Oldukça geniş bir İslami kütüphaneye de sahip olan bu yapıyı rehberle de gezebiliyorsunuz. İç dekorasyonu gerçekten çok şık. Hem gösterişli hem de iddiadan uzak ve tevazu içinde bir tasarıma sahip. Bu yüzden cinsiyet eşitsizliğini görmezden geleceğim 🙂
Burası Kuveyt’ten feribot ile yarım saat mesafede ve tarihi bir ada. Gezmek için 1 tam gün ayırmak gerekiyor çünkü pek de küçük bir yer değil. Hatta bahar aylarında gelirseniz, şahane sahilinden denizin de keyfini çıkarabilirsiniz.
Kuveyt gibi bir yerin arkeolojik tarihi yoktur gibi gelse de elbette ki var, bu ada da Kuveyt’in arkeolojik merkezi. Irak, Kuveyt’e saldırdığı dönemde bu ada tamamen boşaltılmış. Ve savaşın izleri burada hala devam yaşıyor. Öylece bırakılmış tanklar, silahlar vs. Yakın bir geçmişe kadar adaya gitmek mümkün değilken, şimdilerde ada turizme açılmış durumda.
Kuveyt’te çöl safarisi ve kamp deneyimi diğer bütün Ortadoğu ülkelerinden farklı. Burada kamp deneyimleri diğerlerine göre biraz daha konforlu ve koşulları daha az iptidai. Fiyatı da tabi ki aynı oranda pahalı. Eğer vaktiniz varsa 1 gecenizi bu çöl kamplarını deneyimleyerek geçirmeniz tavsiye olunur.
Güvenilir bir tur operatörü nereden bulurum da kendimi çöle götürtürüm diyorsanız Q8Trips ile mutlaka iletişime geçin. Zaten kısıtlı sayıda acente var, bir de güvenilir olanı aramakla uğraşmayın. Kuveyt’te uzun zamandır yaşayan çok kıymetli dostumun deneyimi ve tavsiyesi üzerine sizlerle paylaştığım bir acentedir. Gönül rahatlığı ile iletişime geçebilirsiniz.
Bu sitede yayınlanan hiç bir yazı izin alınmadan paylaşılamaz veya coğaltılamaz.
Copyright © 2024. All rights reserved